NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ كَثِيرٍ
أَخْبَرَنَا
سُفْيَانُ
عَنْ
الْأَسْوَدِ
بْنِ قَيْسٍ
عَنْ
نُبَيْحٍ
عَنْ جَابِرِ
بْنِ عَبْدِ
اللَّهِ
قَالَ كُنَّا
حَمَلْنَا
الْقَتْلَى
يَوْمَ
أُحُدٍ
لِنَدْفِنَهُمْ
فَجَاءَ مُنَادِي
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالَ
إِنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَأْمُرُكُمْ
أَنْ
تَدْفِنُوا
الْقَتْلَى
فِي مَضَاجِعِهِمْ
فَرَدَدْنَاهُمْ
Cabir (b. Abdullah)'dan
demiştir ki:
"Biz Uhud (savaşı)
günü ölüleri gömmek için (düştükleri yerlerden alıp Medine'ye) taşımıştık.
Bunun üzerine Nebi (s.a.v.)'in bir dellalı gelip "Rasûlullah (s.a.v.) size
Ölüleri öldükleri yerlere gömmenizi emrediyor." dedi. Biz de o ölüleri
(eski yerlerine) iade ettik.
İzah:
Tirmizi, cihad; Nesaî,
cenâiz; İbn Mace, cenâiz; Darİmî, mukaddime; Ahmed b. Hanbel III-297.
Bu hadis-i şerif,
şehidlerin şehid edildikleri yerlerden başka yere taşınmalarının caiz olmadığını,
şehid edildikleri yerlere gömülmeleri gerektiğine delalet etmektedir. Âlimler
böyle hüküm vermişler. Ve buradaki emrin farziyyet ifade ettiğini başka bir
yere taşımanınsa, haram olduğunu söylemişlerdir.
Menhel yazarının
açıklamasına göre, ölünün vefat ettiği yere gömülmesiyle ilgili emir Uhud
şehidlerine ait özel bir emir olup Uhut savaşından sonraki şehidlere şumülü
yoktur. Çünkü Hz. Cabir'in Uhut'ta şehid edilen babası Abdullah'ı vefatından
altı ay sonra Uhut'tan Medine'ye getirerek "el-Bakî" mezarlığına
defnettiği rivayet edilmiştir.
Tıybî'ye göre ise
"Eğer zaruret varsa taşınır, yoksa taşınmaz. Çünkü Amr b. el-Cemûh ile
Abdullah b. Amr isminde iki sahabi bir kabre defne-dilmişlerdi. Kabirlerini sel
basınca oradan (başka bir yere nakledilmek üzere) çıkarıldılar. Cesedleri
sanki daha dün gömülmüş gibi idi. Hiç bozulmamıştı. Bunlardan yaralı olarak
gömülen kişinin eli aynen kabre konulurkenfti gibi yarasını tutuyordu. Elini
yarasının üstünden çektilerse de bırakınca gidip yine yarayı tutmaya devam
etti. Sözü geçen bu iki sahabinin Uhud'da şehid edilmeleriyle mezarlarından
başka bir yere nakli arasına kırkaltı (46) sene geçmişti."
Şehid olmayan kişileri
gömülmelerinden önce, öldükleri yerden götürüp başka bir yere gömmenin caiz
olduğunda ise icma vardır. Bunları öldükleri bir memleketten diğer bir
memlekete götürmek ise ihtilaflıdır. Şöyle ki:
1. Malikilere göre:
Kokma ve çürüme gibi bir tehlike bulunmaması şartıyla, bir ölünün
defnedilmeden önce başka bir memlekete götürülüp defnedilmesinde bir sakınca
olmadığı gibi, sular altında kalma, yırtıcı hayvanlar tarafından yenme
tehlikesinin doğması ya da bir başka beldeye taşınması halinde oranın
bereketinden yararlanmasının ümit edilmesi veya yakınlarının kolayca ziyaret
imkânını bulması gibi bir maslahat varsa, defnedildikten sonra bile, başka bir
memlekete götürülmesinde bir sakınca yoktur. Yeterki taşınırken, kokma ve
çürüyüp dağılma gibi, ölünün hürmetini ihlâl edecek bir tehlike olmasın.
Çünkü İmam Mâlik
(r.a)'ın rivayet ettiği bir hadis-i şerifte "Sa'd b. Ebî Vakkas ile Sa'd
b. Zeyd'in Akik denilen yerde vefat ettikten sonra Medine'ye götürülüp ve
orada defnedildikleri" ifade edilmektedir.[Muvatta, cenâiz] Yine
Mâlikîlere göre, ölünün kuruyan kemiklerinin kırılması, onun hürmetini ihlâl eden
durumlardandır.
2. Şâfiîlere göre:
Ölüyü bir yerden bir yere taşımak, onu bir nevi hürmetinin izalesi tehlikesine
maruz bırakmak ve aynı zamanda defni geciktirmektir. Bu bakımdan cenazeyi
bulunduğu memleketten başka bir memlekete taşımak haramdır. Diğer bir kavle
göre ise mekruhtur. Ancak Mekke, Medine, Mescid-i Aksa gibi, mukaddes
beldelere yakın bir memlekette vefat eden bir kimsenin bu beldelere naklinde
bir sakınca yoktur.
Yine Şafiî âlimlerine
göre; eğer sünni bir kimse küfür diyarında ölür de kabrini gizlemek mümkün
olmazsa, İslâm diyarına nakledilir. Aynı şekilde dârü'l-harpte vefat eden
devlet reisi de İslâm ülkesine nakledilir. Fakat defnedilmişlerse
nakledilmezler. Çünkü definden sonra nakil haramdır.
3. Hanbelilere göre:
Şehidin dışındaki cenazeleri, şerefli bir memlekete gömmek, müstakil bir kabre
koymak, salihlere komşu yapmak gibi, iyi niyetlerle bir beldeden diğer bir
beldeye götürmekte bir sakınca olmadığı gibi, bu hususta ölünün taşınmadan önce
defnedilmiş olmasıyla, defnedilmemiş olması arasında da bir fark yoktur. Yeter
ki nakil esnasında cesedin çürüyüp dağılmasından emin olunabilsin. Bu
husustaki delilleri ise biraz önce tercümesini sunduğumuz İmam Malik'in
Muvatta'ında rivayet ettiği hadisi şeriftir.
4. Hanefîlerin bu meseledeki
görüşlerini şöyle özetleyebiliriz: "Defin edilmezden önce, cenazeyi başka
yere nakletmek bazılarına göre mutlak surette caizdir. Bir takımları, sefer
müddetinden aşağı bir yere nak ledilebileceğini söylemişlerdir. İmam Muhammed,
bunu bir veya iki mil di ye kayıtlamıştır. Çünkü bir yerin kabristanı çok defa
bu mesafeye ulaşır. Onur için fazlası mekruhtur. Nehir sahibi, Ikdü'l-Ferid'den
naklen, "zahir olar budur." demiştir. Definden sonra nakli ise,
mutlak surette caiz değildir Fethu'l-Kadir'de şöyle denilmiştir: "Bütün
âlimler ittifak etmişlerdir ki, biı kadın evde yok iken oğlu ölür de kadının
memleketinden başka bir yere de fin edilirse, kadın sabır edemeyip naklini
istediği takdirde bunu yapamaz Bazı müteehhirinin şaz olanlarının buna cevaz
vermesine kulak asılmaz. Haz reti Yakup ve Yusuf (as.)'ın, ecdadının yanında
olsun diye, Mısır'dan Şam'f nakledilmeleri ise, bizden öncekilerin şeriatıdır.
Bunun bizim için de şeriaı olması için şartlar tamam değildir." (Bu ifade
kısaltılarak alınmıştır.)[Davudoğlu, A. İbn Abidin, III- 496.]